Tüfek ve Darının Zaferi: Mao Zedung ve Çin Devrimi

Tüfek ve Darının Zaferi: Mao Zedung ve Çin Devrimi

  1. 20. yüzyılın başında Çin, asırlık imparatorluk geleneğinin çöküşüyle birlikte derin bir kaosun, dış müdahalelerin ve iç savaşların pençesinde kıvranan, “Asya’nın hasta adamı” olarak görülen devasa ama zayıf bir ülkeydi. Ancak yarım asır sonra, bu kadim toprakların üzerinde, dünyaya meydan okuyacak yepyeni bir güç doğuyordu: Komünist Çin. Bu muazzam dönüşümün merkezinde ise, hem bir şair hem bir devrimci, hem bir stratejist hem de milyonların ölümünden sorumlu bir diktatör olan karmaşık bir figür duruyordu: Mao Zedung. Çin Devrimi’nin hikayesi, sadece orduların değil, aynı zamanda fikirlerin, açlığın ve umudun, yani “tüfek ve darının” zaferinin hikayesidir.

Mao’yu ve Çin Komünist Partisi’ni (ÇKP) zafere taşıyan yol, ortodoks Marksist teorinin
kalıplarını kıran radikal bir stratejiyle başladı. Marksizm, devrimin itici gücünü şehirlerdeki sanayi proletaryasında görüyordu. Ancak 20. yüzyıl başı Çin’inde sanayi zayıf, şehirli işçi sınıfı ise küçüktü. Mao, bu gerçeği erken fark etti ve devrimin asıl motorunun, nüfusun ezici çoğunluğunu oluşturan, yoksulluk ve toprak ağalarının baskısı altında ezilen köylülük olduğunu savundu. Bu, sadece bir taktiksel değişiklik değil, Marksizm-Leninizm’in Çin koşullarına uyarlanması, yani “Maoizm”in doğuşuydu. Mao’nun ünlü sözü “Siyasi iktidar namlunun ucundadır” gerçeğini tamamlayan diğer yarısı, o namluyu taşıyacak milyonlarca köylünün desteğini kazanmaktı.

Bu desteği kazanmanın yolu ise uzun ve acı dolu bir süreçti. ÇKP’nin ilk yıllarında Milliyetçi Kuomintang (KMT) ile kurulan ittifakın Chiang Kai-shek tarafından kanlı bir şekilde bitirilmesi, Komünistleri şehirlerden kırsala çekilmeye zorladı. Bu geri çekilişin en dramatik ve mitolojik anı, şüphesiz Uzun Yürüyüş (1934-1935) oldu. KMT ordularından kaçarak yaklaşık 10.000 kilometre kat eden Komünist güçler, bu yolculukta on binlerce kayıp verdi. Ancak Uzun Yürüyüş, askeri bir felaket olmanın ötesinde, ÇKP için bir yeniden doğuş anıydı. Mao’nun parti içindeki liderliğini pekiştirmesini sağladı, hayatta kalanlara sarsılmaz bir bağlılık ve dayanıklılık aşıladı ve en önemlisi, geçtiği köylerdeki halka Komünist ideolojiyi ve disiplini taşıyarak gelecekteki devrimin tohumlarını ekti.

Uzun Yürüyüş’ün sonunda ulaşılan Yan’an, Çin Devrimi’nin laboratuvarı haline geldi. Burada Mao ve arkadaşları, KMT’nin kontrolü dışındaki bu ücra bölgede, gelecekteki Komünist Çin’in bir prototipini inşa ettiler. Toprak reformları yapılarak köylülerin toprak ağalarına olan borçları silindi, okuma yazma seferberlikleri başlatıldı, kadın hakları konusunda adımlar atıldı. ÇKP, sadece silahlı bir güç değil, aynı zamanda halkın gündelik sorunlarına çözüm üreten bir yönetim olduğunu kanıtlamaya çalıştı. Bu “darı” stratejisi, yani köylülerin temel ihtiyaçlarını karşılayarak onların kalbini ve zihnini kazanma politikası, devrimin başarısındaki en kritik faktörlerden biriydi.

Aynı dönemde Japonya’nın Çin’i işgali (1937-1945), ÇKP için beklenmedik bir fırsat yarattı. Chiang Kai-shek’in KMT ordusu, Japonlarla doğrudan ve yıpratıcı bir savaşa girerken, Mao’nun Kızıl Ordusu daha çok gerilla taktiklerine odaklandı. Bir yandan Japonlara karşı savaşarak milliyetçi duyguları kendi lehine çevirirken, diğer yandan kırsalda KMT’nin otoritesinin zayıfladığı bölgelerde kendi gücünü ve etki alanını genişletti. Mao, Japon işgalini, hem düşmanla savaşmak hem de iç rakibini zayıflatmak için ustaca kullandı.

İkinci Dünya Savaşı’nın bitimiyle birlikte, Japon tehdidi ortadan kalkınca, ÇKP ile KMT arasındaki nihai hesaplaşma kaçınılmaz hale geldi. Başlangıçta KMT, ABD’nin de desteğiyle hem sayıca hem de silahça üstün görünüyordu. Ancak Mao’nun ordusu, yılların gerilla savaşı tecrübesi, yüksek morali, köylülerden aldığı lojistik destek ve halk arasındaki popülaritesiyle bu dezavantajı kapatmayı başardı. KMT ise yolsuzluklar, iç çekişmeler ve halktan kopukluğu nedeniyle hızla zayıfladı. Mao’nun orduları, “tüfek” gücünü “darı” gücüyle birleştirerek KMT’yi adım adım geriletti ve 1 Ekim 1949’da Mao Zedung, Pekin’deki Tiananmen Meydanı’nda Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşunu ilan etti. Chiang Kai-shek ve KMT güçleri ise Tayvan’a kaçmak zorunda kaldı.

Mao Zedung ve Çin Devrimi, 20. yüzyılın en önemli ve en sarsıcı olaylarından biridir. Bir ulusun kaderini yeniden yazmış, küresel güç dengelerini değiştirmiş ve yüz milyonlarca insanın hayatını kökten etkilemiştir. Ancak bu zaferin bedeli de bir o kadar ağır olmuştur. Devrimi takip eden Büyük İleri Atılım ve Kültür Devrimi gibi politikalar, milyonlarca insanın ölümüne ve büyük acılara yol açmıştır. Mao’nun mirası, Çin’i Batı’nın yarı sömürgesi olmaktan kurtarıp birleşik ve güçlü bir devlet haline getiren bir devrimci lider ile kendi halkına karşı akıl almaz bir zulüm uygulayan bir diktatör arasındaki karmaşık ve tartışmalı bir denge
üzerinde durmaktadır. “Tüfek ve darının zaferi”, modern Çin’in doğuşunu müjdelerken, aynı zamanda o doğuşun getirdiği büyük trajedilerin de habercisi olmuştur.